Asfaltın Ötesinde: Toprağın Sırrını Keşfetmek

ASFALTIN ​​ÖTESİNDE: TOPRAĞIN SIRRINI KEŞFETMEK


  Kapının önündeki yolda yapılan asfalt çalışmasının bir an önce bitmesini dört gözle bekliyoruz. Her tarafın toz toprak olması bir yana,yağan yağmurla birlikte ayakkabılarımızın ve üstümüzün çamur olması kaçamayacağımız bir gerçek. İşte tamda bundan dolayı çok istiyoruz bu çalışmanın bitmesini. Çalışma uzadıkça bize sürekli evin içinde ve dışında temizlik işi çıkacağı için.



    Yapılan yol,tesisat vb çalışmalarda rahatsız olduğumuz ana şey toz toprak iken aynı toprağın bulunduğu 5 dönüm arazi bizlere miras kaldığında,o araziyi almak için kardeşlerimizle kanlı bıçaklı oluyoruz. Aynı varlığın farklı konumlarda bizi bu derece ikilemlere sokması tuhaf bir durum. Ama galiba insan olmanın getirdiği çelişkilerden biri de bu herhalde.

 

Yoldaki toz ve çamur, günlük hayatta canımızı sıkan bir unsur olsa da, bu toprak aslında hepimizin yaşam kaynağıdır. Asfaltın altındaki bu görünmeyen dünya, sadece ayakkabılarımızı kirletmekle kalmaz, aynı zamanda bizlere yiyecek, su ve hayat sunar. Miras kalan 5 dönüm arazimize ne yapmamız gerektiğine karar vermeden önce, toprağın bu eşsiz ve gizemli dünyasını biraz daha yakından tanımak, ona nasıl yaklaşmamız gerektiğini anlamamıza yardımcı olabilir. 



 Toprak, içerisinde farklı canlılar barındıran, kendine ait havası ve suyu olan, organik ve inorganik bileşimlerden oluşan kompleks ve canlı bir organizmadır. Toprağın organik kısmı, bitki ve hayvan atıklarının mikroorganizmalar tarafından parçalanmasıyla oluşur. Yani, doğanın geri dönüşüm mekanizmasıdır. 

 


  Bu organik yapı sayesinde bazı arazilerde çok çaba sarf etmeden kaliteli ürünler yetiştirilebilir. Tabi ki bu bahsettiğim ürün yetiştirme şekli yaklaşık 80-100 yıl önce mümkündü. Şuan artan şehirleşme ,yanlış kimyasal uygulamalar, yetersiz veya fazla sulamadan kaynaklı en kaliteli toprakta bile hiçbir şey kullanmadan ,minimum eforla aşırı kaliteli ürünler elde edilemez. Nadir de olsa az eforla kaliteli ürün elde edilen arazilerde de bu ürünlerin verim miktarları düşüktür. Yani üretilen ürünler fazla değildir.


 Tekrar toprağa gelecek olursak organik kısmın neyden oluştuğunu anladık gelelim inorganik kısma. Bu kısım da kayaçların parçalanarak oluşturduğu kum ,kil, mil dediğimiz parçacıklardan ve minerallerden oluşuyor. İnorganik kısmı bir tuvale benzetebiliriz. Organik kısım, toprak havası ,suyu , toprak canlıları da bu tuvale resim yapan boyalardır. Ortaya çıkan resim aslında üzerinde bir şeyler yetiştirdiğimiz topraktır. Bir resim çizebilmek için nasıl ki bir yüzeye, A4 kağıdına ya da tuvale ihtiyacımız varsa toprağın oluşabilmesi için de ilk önce inorganik kısma ihtiyacı var.


 İnorganik kısım, organik kısımdaki gibi herhangi bir canlı etkileşimiyle değil de dünyanın bize sunduğu bir nimet olarak düşünebiliriz. Bu nimet dünyanın derinlerinden ,çekirdeğinden ,magmadan geliyor. Volkan patlamalarıyla yüzeye çıkan magma ve içerisindeki mineraller, yüzeyde zamanla soğuyarak katılaşıyor böylece en basit anlatımla kayaçlar oluşuyor. Bu kayaçların iklim koşulları ve diğer etkilerle, zamanla parçalanıp ayrışmasıyla da toprak parçacıkları ve mineraller açığa çıkıyor. Elde edilen toprağın inorganik kısmı yüzyıllar içerisinde iklimin, canlıların, yer şekillerinin etkisiyle ekip biçtiğimiz, üzerinde medeniyetler kurup, yıktığımız toprağa dönüşüyor.


 Toprağı katı,sıvı ve gaz diye bölümlere ayıracak olursak katı fazı öğrenmiş durumdayız çünkü toprağın katı bölümü, organik ve inorganik toprak bileşenlerinden oluşuyor. Bundan dolayı toprağın sıvı bölümünü artık konuşabiliriz.


 Bu bölümde yağış ya da sulama sularının toprağa karışması ve topraktaki gözeneklerde tutulması ile toprak suyu oluşur. Bu suyun içeriği içtiğimiz sular gibi değildir. Su toprağa girer girmez topraktaki mineralleri de bünyesine alarak içme suyundan farklı içerikte bir su oluşturur. Bu suya toprak suyu denir.. Toprağı fiziksel ve kimyasal olarak etkilemekle birlikte toprağı verimlilik bakımından da çok etkiler.  




  Toprağın kendi başına bir organizma olduğunu daha önce de söylemiştik. İşte bu organizmanın son kalesi toprak havasına geldik. Toprak havası toprak zerreleri arasındaki boşluklarda toprak suyunun dolduramadığı boşlukları dolduran gazlar bütünüdür. Toprak havası atmosferde biz insanların soluduğu havadan farklıdır. Atmosferdeki havaya göre daha fazla karbondioksit gazı barındırır.

  Bunun nedeni toprak içerisindeki mikroorganizmaların aktiviteleri, bitki köklerinin solunumudur. Birde toprak organik maddesinin mikroorganizmalar yardımıyla geçirdiği kimyasal olaylar (mineralizasyon) da topraktaki karbondioksit gazının atmosferdeki miktarına göre fazla olmasında etkilidir. Toprak havasının varlığı bitkiler için önemlidir. Doğal koşullar altında sağlıklı topraklarda katı, sıvı ve gaz bölümleri toprak içerisinde karışık halde ve kendi içerisinde belli bir dengededir.





  Toprak zerreleri (kum ,mil ,kil); çimentolayıcı maddeler dediğimiz maddeler ,kil mineralleri ve organik madde yardımıyla birbirlerine tutunur ,kümeleşir. Bu kümeleşme olayı sonucunda oluşan yapıya agregat denir. Agregatlar, toprak içerisindeki zerrelerin oranına göre ekmek kırıntısı gibi de arabanın yokuşta kaymaması için tekerleğin önüne koyduğumuz taşlar boyutunda da olabilir.



                                        


 Topraktaki taneciklerin bir araya gelmesiyle oluşan yapı, yani agregatlar, toprağın nasıl düzenlendiğini belirler. Bu yapıya toprak strüktürü denir  ve bitki gelişimi için çok önemlidir. Toprak yapısı/strüktürü, toprağın değişebilen bir özelliği olması yanında topraktaki ısı iletimini, su-hava geçirgenliğini, toprak işlenmesini, mikroorganizma aktivitesini, toprakta bulunan bitki köklerinin faaliyetini ve toprak üretkenliğini etkileyen bir faktördür.


  Bitkisel üretim için istenen yapı ekmek kırıntısına benzeyen toprak yapısıdır. Bazı toprakların kimliksel olarak bu yapı çok kolay ulaşırken bazı topraklarda bu yapıyı elde etmek karşılığında sürekli bir toprak işleme yapılır. Toprak işleme yetiştiricilik yaparken  ne kadar gerekli bir şey olsa da toprağın sürdürülebilirliğinin olumsuz etkileyen bir eylemdir. Nedenini sorarsanız sürekli işleyip ufaladığımız, ekime/dikime hazırladığımız toprakta, faydalı olan küçük tanecikler rüzgar ya da yağmur suları  etkisiyle arazimizden kalkıp başka yerlere giderler. Yani arazimiz erozyona açık hale gelir.


 Ayrıca sürekli yapılan toprak işleme sonucu, toprak içerisinde yaşayan yararlı canlılarda, yapılan işlemler sonucu toprakta barınamaz bunun sonucunda da toprak zaman içinde bozulmaya başlar. Minimum toprak işlemeyle hem  toprağın doğal yapısını koruyabilir hem de iş gücünden tasarruf edebiliriz.


 Sonuç olarak, toprakla ilgili bu  derinlemesine bilgi, bize yalnızca arazimizin potansiyelini anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda doğayla olan ilişkimizi de yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor. Miras kalan bu 5 dönüm arazinin sadece bir gelir kaynağı değil, aynı zamanda bir yaşam alanı ve sürdürülebilir bir ekosistem oluşturma fırsatı sunduğunu farketmeliyiz. Doğanın dengesini gözeterek hareket etmek, toprağımızın geleceğini korumak ve onu verimli kılmak adına atacağımız her adım büyük önem taşıyor. 

 Bizler, toprakla olan bu ilişkiyi geliştirdikçe, hem kendimize hem de gelecek nesillere bırakacağımız değerli bir miras oluşturmuş olacağız. Bu süreçte, toprakla birlikte büyüyüp gelişerek, insan ve doğa arasındaki bu kadim bağı güçlendirmemiz gerektiğini unutmamalıyız.





                                                                              Huriye GÖKSU







KAYNAKÇA:

Toprak Bilimi - Prof.Dr. Ahmet Rumi MERMUT

Toprak Bilimi Ve Bitki Besleme - Prof.Dr. Nur OKUR

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme 2023 Toprak Fiziği Notları   file:///C:/Users/90533/Desktop/2023%20toprak%20fizi%C4%9Fi%20notlar%C4%B1.pdf





Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.